16 Kasım 2010 Salı

Zürih

Yarınki toplantı için gerekli raporu okumayı bitirdiğime göre biraz haftasonunda ne yaptığımdan bahsedebilirim. Cuma gününden yola koyulup bir arkadaşımı ziyarete Winterthur'a gittim. Winterthur, Zürih'in kuzeydoğusunda yer alan ve yaklaşık 100.000'lik nüfusi ile İsviçre'nin en büyük altıncı şehri. Zürih'e tren ile yarım saat uzaklıkta ve tabii ki biz de cumartesi günü Zürih'teydik.
Şansımıza o kadar güzel bir hava vardı ki, üzerimizde sadece bir tshirt ile gezsek yeriydi, ceketlerimiz fazla geldi. Trenden iner inmez hemen Avustralya'daki bir arkadaşımıza ve eve göndermek üzere birkaç kartpostal almak ve birer harita edinmek için dosdoğru Tourist Information'ın yolunu tuttuk. Yola çıkmadan bastığımız lakin biraz ufak olan haritamızda  ilki şehrin eski kısmından, ikincisi alışveriş caddesinden, üçüncüsü ise batı yakasından geçen üç rota vardı. Hava kapar falan korkusu ile hemen "Altstadt"ı gezmeye koyulduk. Dükkanları nasıl olsa gezerdik.


Bahnhof Köprüsü'nden karşıya geçip kanal boyunca güneye doğru ilerleme başladık. Birkaç blok ilerledikten ve bilimum saatçi, çakıcı vb. dükkanı geçtikten sonra haritamız bize yeniden kanalın öteki tarafına geçmemizi emretti, Rudolf Brun Köprüsü'nden karşıya geçip ilermeye devam ettik.




İlginç tasarım ürünlerin satıldığı dükkanlar ve bir eskicinin olduğu bir sokaktan geçtik ve ne yazik ki erken kapandığı için göremediğimiz Rathaus Brücke'nin üzerine cumartesileri kurulan çiçek pazarına geldiğimizde, şehrin birkaç sembolünden biri olan (fotoğrafta belediye binasının arkasında görülen) çift kuleli Grossmünster Kulesi tarafından karşılandık.






Dar sokaklardan geçerek St. Peter ve Frauenmünster Kilisesi'nin yanından geçip, köprüden kürek yarışını seyredenlere bir iki dakika eşlik ettikten sonra yine suyun diğer tarafındaydık. Wasser Kilisesi'ni hızlıca bir gezip, soluğu az önce bahsettiğim Grossmünster Kilisesi'nde aldık. Dört Frank verip nefes nefese kalarak çıkılan merdivenlerin ucunda Zürih tüm güzelliklerini göstermek için bizi bekliyordu. Buradan birkaç panorama fotoğrafı çektim ama çok kalabalık olduğu için fotoğraflarımın kadrajına elalemin makinesi, kolu falan girmiş.




















Dar merdivenlerden tedirgin bir şekilde inip rotamızı bu jez Zürih gölü'ne çevirdik. Bir sürü insan gölün kenarında oturmuş, canlı müzik yapmakta olan grubu ve akşamüstü güneşinin tadını çıkarıyordu. Oturup biz de birkaç şarkı dinledik.













Sonra üç rotayı da gezmeyi başaramayacağımızı anlayıp, efsaneye göre İsviçre'nin en pahalı alışveriş caddesi olan Bahnhofstrasse'ye geçtik. Gerçekten de sağlı sollu, Rolex'ten tutun da Louis Vuitton 'a, ben diyeyim Giorgio Armani sen de Prada artık akla gelen tüm pahalı markalar vardı. Neler alamayacağımızı gördükten sonra, gücümüzün yeteceği H&M ve C&A ya doğru seyirttik. Dükkanların altını üstüne getirdikten sonra artık iyice acıktğımızdan ve yorulduğumuzdan eve gitme vaktinin geldiği belli oldu. Treni 1 dakika ile kaçırınca, tren istasyonundaki Nord See'de kendimizi birer kutu Heineken ve marketten aldığımız cips ile şımartalım bari dedik, yarım saat sonra bizi eve götürecek trendeydik.
Winterthur'da pazar günü çok güzel güneşli bir hava vardı, arkadaşım bana biraz da Winterthur'u gezdirdi (hayır tren istasyonunun orada pazar olmasına rağmen açık olan bir dükkandan hiç birşey almadım :)), aileler çocukları ile parklarda ve bisiklet tepelerindeydi.  Gözümüze kestirdiğimiz bir cafede kurulduğumuz masadan etrafı gözlerken iki şey dikkatimi çekti. Bunlardan ilki bir avuç dolusu taşı ağzına atıp çiğnemek sureti ile parkta oynayan küçük bir çocuk ile yan masamızda yalnız başına oturan ve posta kartı yazmakta olan çok şık bir hanımefendi idi. İlerleyen yaşlarda ben de böyle olayım inşallah diyerekten teyzenin bir de fotoğrafını çektim.



Kuzey İsviçre benim oturduğum güney kısmı kadar dağlık olmadığından iki günde hemen dağlarımı özlemişim. Tren ile yol alırken pencerenin dışında taa uzaklardan belirip yavaş yavaş büyüyen tepesi karlı Alp'leri görünce eve dönüyor olmanın heyecanı kapladı içimi. Sanırım buralara düşündüğümden daha çok alışıyorum ve bu hiç iyiye işaret değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...