Kobi Levi imzalı bir dizayn |
Geçenlerde Alan ile yaptığımız bir gezi esnasında, kendimizi bir anda Alan'ın çok sakız çiğnemesinden dolayı "acaba sakızı kim icad etti, birincil amaç kötü ağız kokularına karşı savaş vemek miydi, yoksa bir başka ürünün üretimi sırasında tesadüfen mi bulundu..?" sorularına cevap ararken bulduk (bize neyse!). Merakımı gidermek için şöyle internette kısa bir araştırma yaptım, karşıma çıkanları da bloga aktarayım dedim.
"Sakızın kim tarafından bulunduğunu söylemek oldukça zor olsa da sakız çiğnemenin çok eski bir gelenek olduğu süphe götürmez bir gerçek-miş. İsveçli bilim adamları bir kazı esnasında kemiklerin ve elma artıklarının yanında tahminen 9000 yıllık kurumuş bir de sakız bulmuşlar. Eski zamanlarda insanlar kayın ağacından elde ettikleri yapışkan bir maddeyi çiğnerlermiş. Eski insanın çiğnediği sakız ile bugün bakkaldan satın aldığımız sakız birbirinden çok farklı da olsa, bir ortak özellikleri var. İkisi de doğal lastiklerden ve ağaç özlerinden (ağaçların kendi yaralarını iyileştirmek için salgıladığı sıcaklık ve yaş gibi etkenlerle sıvı veya katı formlarda bulunun reçinesi) üretiliyorlar.
Milattan sonraki ilk yüzyıllarda büyük yunan fizikçisi ve botanikçisi Dios Corriedis "De Materia Medica" isimli kitabında "Mastik çiğneme"'den bahsetmiş. Mastix Yunanca'da çiğnemek anlamına geliyor-muş. Yine kazılardan birinde çıkan sonuç, Sapodilla agacının salğıladığı sütten ilk sakızı yapanların Maya'lar olduğu yönünde (zaten bir taşın altından da çıkmasınlar). Bir metre ene ve kırk metre kadar yüksekliğe ulaşabilen Sapodilla ağacı (Türkçe'de bu ağaca ne dendiğini bir botanikçiden öğrenmem gerek) tropik yağmur ormanlarının nemli ılıman ikliminde yetişiyor ve 6-8 yıl "sağılabiliyor"muş. Sakız çiğneme alışkanlığı ise bize muhtemelen Kızılderililer'den geçmiş. Cenovalı denizci ve kaşif Kristof Kolomb (1451-1506) araştırma gezilerinden birinde, bu maddeden büyük bir topağı beraberinde getirmiş. 1848 yılında ise John Curtis adında bir denizci, sakıza aroma katmayı ve büyük ölçekte üretip satmayı akıl etmiş. Curtis o kadar başarılı olmuş ki, kısa süre sonra 200 kişinin çalıştığı bir fabrikanın sahibi oluvermiş. Hammadenin ağaçlarla sınırlı olması, Curtis'i yeni bir hammadde arayışına itmiş ve hampetrolden elde edilen parafinden üretilen ilk yapay sakızlar bu noktada Sapodilla ağacından üretilenlere bir alternatif olarak pazardaki yerini almış.
Üçüncü isim olarak bu işin batılı temsilcilerinden Thomas Adams karşımıza çıkıyor. Adams'ın hikayesi benim "yan ürün" tezimi doğrular nitelikte. 1869'da Sapodilla ağacının reçinesini volkanize edip bisiklet tekeri ve türevlerini üretmeye çalıştığı başarısız denemelerinin sonucunda elde ettiği biçimsiz lastik topağı ile ne yapacağını düşünürken iyi bir fikir olup olmadığını denemek için küçük parçalara ayırıp yandaki lokalde satışa çıkardığında, ilk günden bu kadar büyük taleple karşılaşacağını hesaba katmamıştı herhalde. Bugün Amerika'daki en ünlü sakız üreticilerinden Warner Lambert Company'in hikayesinin nasıl başladığını biliyorsunuz artık.
Biraz daha ilerki yıllarda Amerika'nın bir diğer ünlü markasıWrigley's karşımıza çıkıyor. William Wrighley Senior beyefendiler, Philadelphia'da sabun üretmekle meşgul iken, oğlu "Ben okumayacağım baba, beni bayıyor, kendi sakız fabrikamı kuracağım" deyince, babasından enseye bir tokat yemiş midir bilinmez ama, dünyaya bir pazarlama dehası olduğunu kanıtlaması uzun sürmemiş. 1890'da kendi sakız fabrikasını açan oğul, 1893'de iyi reklamın meyvelerini tüm dünyada toplamakta iken, babasının gururla oğlunun başını okşadığını görür gibiyim.
1928'de bu sefer -çocukluk dönemimde şahsen benim de büyük bir keyifle şişirdiğim- Bubble Gum- bu kez piyasada boy göstermeye başlar. Walter Diemer, kimyadan hiç anlamayan bir muhasebeci olsa da, sakız ile deneyler yapmaya bayılırmış. Deneylerden birinde, belirli renk maddelerini katarak sakızın elastikiyetinin artırılabileceğini bulmuş ve Bubble Gum ortaya çıkmış.
Günümüzün modern insanı tabii olarak sakızın fizyolojik etkilerini araştırmaya koyulunca, 1939'da Kolombiya Üniversitesi profesörlerinden Hollingworth, sakız çiğnemenin sadece rahatlatıcı bir etkiye sahip olmadığının, aynı zamanda konsantrasyonu artırdığını ortaya atınca, ikinci dünya savaşı sırasında Amerikan askerlerinin cephede kah gönüllü kah zorunlu yoldaşı belli olmuştur artık.
1950'li yıllarda piyasaya şekersiz sakızlar çıkarken, günümüzde artık diş bakımı yapanından, çeşit çeşit aromalısına kadar birçok çeşidine ulaşmak mümkün.
Bilgi aktarma kısmının sonuna geldim ama ben hala sakız bulayım diyen ilk bünyenin ne amaçladığını bulabilmiş değilim. Yani Alan'a verecek pek de tatminkar bir cevabım yok. Yine bir yerlerde gözüme birşeyler çarparsa, buraya eklerim diyerekten yazıma son vereyim artık. Kaçtım.
hamiş: Aşağıda Simone Decker'in "Chewing in Venice" çalışması kapsamında Venedik sokaklarında sakız ile yaptığı sanat eserlerini görmek mümkün. Sanatçının web sayfası ve diğer çalışmaları buradan görülebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder