Son zamanlarda kafamı kurcalayan bir düşünce/çağrı var ve aklıma bir kurt düştü müydü benim, içeriden beynimi kemirmeye başlar, git desem zaten gitmez, istediğini alana kadar kırt kırt kırt yer durur beni. İşte yine öyle bir zamana giriyorum.
Birçok gezginin, seyahat aşığının ya da diğer bir deyişle dünya meraklısının söylediği şekilde dile getirmek gerekirse, bir yerler beni çağırıyor. İçimde bir kıpırdanmalar var, bir enerji birikimi hissediyorum ve bununla ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok.
Bildiğim birşey var, buna karşı koymaya ve görmezden/duymazdan gelmeye çalışırsam, sonra hiç olmadık bir zamanda galip gelir ve mazallah mesela işten güçten istifa ettirip adamı yollara düşürür diye korkuyorum. Nerede okudum hatırlamıyorum ama birisi yazmıştı, seyahat etmenin tadını alanın kafasına bir ses girer, hep çağırır "Gel, gel, hadi artık" diye. İşte benim kurt da aynı bunları söylüyor.
Şubat ayının sonunda, şirketteki anlaşmam bitiyor ve bakalım nereye sürükleneceğim. Muhtemelen tezimi bitirmek için Berlin'e gideceğim, orada yerim yurdum da yok, sağda solda sefil sefil takılıp tezimi yazmaya çalışacağım. Öncesinde İstanbul'da bir nefes alacağım ama. Kısmet olursa Nisan, Mayıs ayı gibi tezimi teslim etmiş ve okulu bitirmiş olacağım. Zorlu geçen iki yılı aşkın bu master süreci sonunda, kendime bir ödül vermişim çok mu?
Kafamda farklı fikirler var, hangisini hayata geçireceğim bilemiyorum. Bir seyahat yapmak istiyorum orası kesin, üstelik de uzunca bir tane, şöyle üç-dört ay ya da ben cevaplarımı buluncaya kadar sürecek olan. Aklımda bir kaygı olmaksızın kendimi tartabileceğim, hayatımın geri kalanında ne yapacağım, hangi şehirde yaşayacağım, bir sonraki kariyer basamağım ne olacağı gibi sorulara cevap arayacağım, görünüşte dışa ama aslında kendi içime doğru bir seyahat. O yüzden de konforlu, sofistike birşey değil aslında aradığım. Hatta böyle kafamda Tibet ibadethanelerinde takılmak tarzı birşey geliyor ama tabi o kadar abartmayacağım. Biraz abartacağım ama yine de, aklımdaki fikirlerden en uçuk olanı Gürkan ile tanışıp onu kafalamak ve -sanırım- Haziran'da çıkacağı bir sonraki bisiklet turunda peşine takılmak. Tabi bu noktada sponsor bulmak, onunla aramızdaki kondisyon farkı (adam aylardır bisikletle yollarda beyler), bisiklet almak, içimdeki korkuyu yenmek, ailemi yollarda Pippa Bacca olmayacağıma ikna etmek (önce kendimi tabii), yolda karşılaşacağım zorluklar karşısında ağlayıp Gürkan'ı beni yanına aldığına pişman etmemek gibi bir takım açıklığa kavuşturulması gereken hususlar var.
İkinci fikrim, bugün beni ziyarete gelecek olan couchsurfing misafirim kızın profilinden anladığım ve bunu yapan bir sürü insandan daha bildiğim, çalışarak sağı solu gezmek etkinliğine mi yelken açsam acaba diyorum. Birgün Berlin'de Avustralya'lı bir backpacker kızla tanışmıştım metroda, bunların memleketi uzak ya şimdi ve ne de olsa en nihayetinde koskoca bir ada ve kendilerini bir miktar izole olmuş hissediyorlar dünyadan. Artı uçak biletleri pahalı, gittiğime değsin diye, bunlar 70 litrelik çantalarını tıkabasa doldurup kah couchsurfing kah hususi backpacker hostellerinde, Avrupa başta olmak üzere bu taraflara doğru yollanıyorlar. Gelince altı ay kadar falan duruyorlar, kimini önceden internetten ayarladıkları, kimisini ise spontane bir şekilde buldukları işlerde sezonluk işçi olarak (tarla, çiftlik vs.) çalışıp kazandıkları para ile Avrupa'yı ya da artık nereye gittilerse işte orayı görüyorlar. Bugun gelecek kız geçenlerde Yunanistan'da zeytin tarlasında çalışmış örneğin, onun haricinde ise şu sıralar İtalya'da yaşıyor. Profilinden okuduğum kadarı ile bir gün kafasına esmiş (aslen İskoçyalı galiba) bir sene takılmaya İtalya'ya gideceğim demiş. Kız benimle aynı yaşta ama açıkçası bu ikinci düşünceye pek sıcak bakmıyorum, biraz yaşlı hissediyorum kendimi bunun için ve risk almayı pek sevmeyen bir Türk kızıyım en nihayetinde, yalnız olacağımı düşününce tırsıyorum biraz. Yanına birini al diyeceksiniz ama malum insanlar hayatın girdabına öyle bir kapılmışlar ki, birini buna ikna etmek oldukça zor olur.
Üçüncü olarak Amerika'da arkadaşlarım var, bir tanesi hergün çağırıyor, onların yanına mı gitsem biraz gezmeye bir iki ay diyorum. Bu noktada da tam karar veremiyorum çünkü bir tarafım "işe gidince bir daha bulamazsın uzun tatil, Amerikaya'da 10 günlüğüne gidilmez kızım" derken, diğer tarafım "sen de bu emperyalizmin kölesi olmuşsun, ne halt var Amerika'da, dünya üzerinde hayran olunacak başka bin tane yer var, mal mısın" diyor. Karar veremiyorum.
Diğer taraftan da Avustralya'da bir arkadaşım var, onu ziyarete gidip uçsuz bucaksız Avustralya güzelliklerinin içerisinde kaybolabilirim ki, bu Amerika seçeneğinden daha yakın geliyor bana. Burada da yine bir küçük detay işleri karıştırıyor, benim gitmek istediğim tarihlerde orada sonbahar-kış başlanıgıcı. Hoş, adamların kışı ılıman ama yine de -bir sırt çantası ile yollara dökülmek istediğimi göz önünde bulundurursak- kışlık eşyaları taşımanın zor olacağı kesin.
Bugün bu frekanslarda geziniyorum işte. Bir fark yaratayım hayatta, kendime kendimi ispat edeyim, -klasik tabirle- torunlarıma anlatacağım bir maceram olsun türü iç dinamiklerin etkisi altındayım. İnsanın kendi ile imtihanı, bir nevi oruç, çile doldurma gibi birşeyler istediğim.
İyi pazarlar.
Görsel: http://www.teamlaw.org/Psalms118.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder